"En kötü hükümet, en iyi darbeden iyidir"

Saadet Partisi lideri Prof. Dr.
Numan Kurtulmuş Gazete5’e konuştu. Darbe planlarından, TEKEL işçilerine,
ekonomiden, siyasete kadar çarpıcı açıklamalarda bulundu.


Özüm Zeynep Kutlu Gazete5.com - ÖZEL RÖPORTAJ




Geçtiğimiz günlerde TBMM’de yaşanan “Peygamber” konulu kavga
ve sonrasından süre gelen gerilimle ilgili olarak neler düşünüyorsunuz ? Tabii ki yaşananlar son derece çirkin olaylardı. Sayın Osman Durmuş’un
sözleri ve sonrasında yaşananlar Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışmadı.
Türkiye'nin geldiği seviyeye ve demokrasiye yakışan bir davranış
değildi. Ben bunu TBMM'yi fonksiyonsuz hale getirmeye yönelik bir
davranış olarak değerlendiriyorum. Durmuş’un Başbakan eşinin GATA'ya
başörtüsünden dolayı alınmamasını ''çok hoşlanmış'' bir davranış içinde
dile getirmesi yerine GATA'nın bu uygulamasını kınaması gerektiğine
inanıyorum. 'Sayın Durmuş çok haksız bir uygulamaya karşı çıkmalıydı.
Ben Osman Durmuş’a şunu söylemek isterim; Halkın dini değerlerine
yönelik bir takım şeyler dile getirmek halkın tepkisini çeker. Bundan en
fazla rahatsızlık duyacak kesimlerin başında da MHP’ye oy vermiş
başörtülü seçmenler gelecektir. Bunun en açık örneğini 27 Nisan
bildirisi ardından gelen 22 Temmuz seçimlerinde yaşadık. Millet
değerlerine müdahale edilince tepkisini sandıkta gösterdi. Saadet Partisi’nden de TEKEL’e destek Yine
aktüel bir konu olduğu için son günlerde TEKEL işçileri ve hükümet
arasında yaşanan gerginlikle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Temel sorun şurada. Küresel beylerin isteği
için, Türkiye’deki Ahmetlerin, Mehmetlerin ekmeği ile oynanıyor.
Bitlis'te, Adıyaman'da ve Samsun'da Türkiye'nin birçok yerinde bizim
insanlarımız Ahmetler, Mehmetler tütün üretemeyecek. Niye? Çünkü Philip
Morris Efendi gelecek ve burada sigara satacak da ondan. Sonra da siz
kalkıp, TEKEL işçisine laf söyleyeceksiniz. Yetim hakkı yedirmem
diyeceksiniz. Biz merhamet ettik ondan böyle oldu diyeceksiniz. Bakın
size bir rakam vereyim; işçilerin bütün istediklerinin verilmesi
durumunda maliyet 480 milyon liradır. Aileleriyle birlikte 15 bin kişiye
vereceğin bütün para bu. Peki bir yıl içinde yine aynı miktardaki
rantiyeciye ödeyeceğin faizin miktarı ne? 52 Milyar lira. Eski
ifadesiyle 52 katrilyon. Hükümet maalesef bu konuda despot bir tavır
içinde. Yetim hakkını yedirmeyiz diyorlar. Yan gelip yatıyorlar
diyorlar. Bunlar çok yanlış. Hükümet yetim hakkını 52 katrilyon lirayı
faizciye verirken düşünecek.
Son zamanlarda yaşanan darbe iddiaları ile ilgili olarak
neler söylemek istersiniz? Bir kere senin darben, benim
darbem olmaz. İkincisi en kötü hükümet en iyi darbeden iyidir. Bunun
için herkesin darbeye karşı çıkması gerekir. Bütün partilerin bu konuda
ortak hareket etmesi gerekir. Bütün partiler bir araya gelerek, Türk
kamuoyunun önünde darbelere karşı olduğunu deklare etmeli. İktidarı
eleştirebilirsiniz; ancak herkes darbeler konusunda ortak tavır
sergilemeli. Her darbe sonrası bir
anayasal düzenleme yapılarak hem darbeciler koruma altına alınıyor hem
de darbe zemini canlı tutulmak için bir takım dokunulamaz bürokratik
adacıklar oluşturuluyor. Biz sadece darbelere karşıyız demek yetmez
bunların önüne geçmek için gerekli adımlar atılmalıdır.' Peki ne
yapmalı? siyaset alanı genişletilmeli, hesap sorulabilir hale
getirilmelidir. 1980 darbesi belli adacıklar oluşturdu. Burada
barınanlar anayasal ve yasal düzenlemelerle kendilerini koruma altına
aldı. Siyasetçilerin vazifesi kısıtlanan alanlarını genişletmek, bu
yönde adımlar atmaktır. Anayasanın birkaç maddesini değiştirmek yetmez,
darbecileri koruyan düzenlemeler ortadan kaldırılmalıdır. Partilerin
kapatılması zorlaştırılmalı, siyasi partiler ve seçim yasası
değiştirilmelidir. Hukuki ve siyasi reform süreci bu yönde hemen
başlatılmalıdır. Bırakın darbe yapmayı hiç kimsenin darbeyi aklının
ucundan dahi geçiremeyeceği bir siyasi ortamı oluşturmamız gerekiyor. 12
Eylül Anayasa'sının ürünü (darbecileri koruyan) geçici 15. madde neden
kalkmıyor. Neden askeriyenin iç hizmet kanunundaki 35. madde
değiştirilmiyor. Burada ortaya konulan (müdahaleyi içeren) yetkiler
alınmıyor. Tabi sadece maddeleri değiştirmek yetmez. Mantığın da
değişmesi lazım. Yapılanlar toplumun yararını gözetmelidir. Milletin
yararına yapılmalıdır. Biz
başından beri sivil bir anayasa çağrısında bulunuyoruz. Bunun için
teklifimizde Kurucu Meclis’tir. Çünkü ortaya çıkan kördüğüm ancak böyle
aşılabilir. Bu Kurucu Meclis sadece Anayasa yapacak ve bunu milletin
onayına sunacak. Bugüne kadar Anayasalar ya Avrupa Birliği emretti diye
değiştirilmiş ya da darbe dönemlerinde süngünün ucunda. Oysa milletimiz
sivil bir Anayasa’ya hayata geçirecek irade ve demokratik olgunluğa
sahiptir. Hükümetin “Demokratik açılım”
projesiyle ilgili düşünceleriniz neler? Türkiye'de 30
yıldır devam eden bir fitne var. Bir kardeş kavgası çıkartılmaya
çalışılıyor. Bu fitneyi ortadan kaldırmak hepimizin görevidir.
Milletimiz bu kan dursun istiyor. 30 bin evladımızı şehit vermişiz. Yüz
milyarlarca dolarımız bu terör fitnesi yüzünden heba olmuş. Bu süreçten
herkesin iyi niyet, feraset ve kararlılıkla çözümünü ortaya koyması
gerekirdir. Biz bunu istedik. Ve bu süreçte sonunda geldiğimiz noktada
demokratik açılım konusunda ne düşündüğü bilinen projesini kamuoyu ile
paylaşmış tek siyasi parti Saadet Partisi olmuştur. Hazırlamış olduğumuz
programı İçişleri Bakanı ile paylaştık. Sayın Cumhurbaşkanı’na sunduk.
‘Barış ve Kardeşlik İçin Gönüllü Birliktelik’ adını verdiğimiz
projemizin ne kadar doğru olduğu, oradaki öneri ve uyarılarımızın ne
kadar haklı olduğu geçen süreç içerisinde ispat edilmiştir.Ama iktidarda TBMM’de grubu bulanan muhalefet partileri de bu konuda
sınıfta kalmıştır. AK Parti iktidarının hazırlığı yoktu. Üç cümle
duymadık kendilerinden. Muhalefette iktidarda buradan siyasi rant
devşirme arayışına girdi. Bunun için süreç maalesef sekteye uğradı.
Öncelikle hukuk sorununu hafife aldılar. Açılımı seçim sürecine
dönüştürüp oy olmaya çalıştılar. Açılım dediler bunda sadece DTP ve
PKK'yı muhatap aldılar, bölgenin kanaat önderlerini, sivil toplum
örgütlerinin görüşlerini ciddiye almadılar. 23 ilde DTP'nin aldığı oy
yüzde 23,4 iken halkın yüzde 75'inin sözünü dinlemediler. Projeleri
yoktu, inisiyatif kullanamadılar, süreci şeffaf bir şekilde
yönetemediler, üslup meselesini çözemediler. Ümit ederim ki akıllarını
başlarına alırlar. Türkiye'nin geçmiş kamplaşmalarından ders çıkarırlar.
Ve bugün bu konuyu kamplaşarak değil, uzlaşarak çözmenin yegane akılcı
yol olduğunu anlarlar.

Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması durumunda
öngörülen 120 günlük sürenin düşürülmesi amacıyla hazırlanan kanun
teklifi Meclis Anayasa Komisyonu’nda kabul edildi. Referandum süreciyle
ilgili olarak neler söylemek istersiniz? Biz bütün
meselelerin halka sorulmasından yanayız. Milletin hakem olmasından
yanayız. Her meseleyi millete sorun. Türkiye AB'ye girsin mi girmesin
mi, üslerini Amerikalılara kullandırsın mı kullandırtmasın mı, İMF
anlaşması yapsın mı yapmasın mı? Çünkü beyin millettir. Herkes
milletin emrinde olmak zorunda. Evet güçlü, caydırıcı, vatan savunmasını
iyi yapan fakat iç politikaya karışmayan bir Türk Silahlı Kuvvetlerine
ihtiyaç vardır. Milletin gösterdiği doğrultuda ilerleyen bir hükümete,
adil ve hızlı karar veren bir yargıya ihtiyaç vardır.. Milletin
egemenliğini ayaklar altına aldırmayacak bir parlamento gereklidir. Ama
hepsi milletin emrindedir. Türkiye'de, demokratik restorasyon süreci
yapılırken milletin düşüncesine bakılmazsa bu sorunlar bitmez.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ocak ayında
Tüketici Fiyatları Endeksinin (Tüfe) yüzde 1,85, Üretici Fiyatları
Endeksinin (ÜFE) Yüzde 0,58 arttığını açıkladı. Açıklanan enflasyon
rakamları ile ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?

Ekonomi sadece rakamlar üzerinde oynanarak ele alınacak bir konu
değildir. Asıl olan modelin değiştirilmesidir. Türkiye’deki ekonomik
sorunların temelinde yatan sorun zihniyet sorunudur. Bu zihniyet dünyası
ile entelektüel zihniyetle hesaplaşma olmadan ayakta durmak mümkün
değildir. Ekonomide ve siyasette önemli olan, modeldir. Modeli
olmayanların vizyonu olmaz, vizyonu olmayanların da hedefi olmaz. Hedefi
olmayanların da yapacak hiçbir şeyi olmaz. Yanlış modeller Türkiye’ye
hedef olarak gösterilmiştir. 24 Ocak sonrası, Singapur model ülkeydi.
Daha sonra Dubai model ülke oldu. Bu modellerin Türkiye’ye uyması
imkansızdı. Dubai Modeli de iflas etmiştir.
Sınırsız çıkarcılık, ahlaki değerlerden yoksunluk, aşırı
bireyselcilik ve akılcılık ile mal edinme hırsı yüzünden tüm dünyada ve
Türkiye’de gelir dağılımı son derece bozuktur. 12 milyon insan açlık
sınırının altında yaşamaktadır. Rantiye kesimi her geçen gün
zenginleşirken ve bütçenin yüzde 92’sini alırken, sosyal politikalara
yüzde 8 verilmektedir. Bu kabul edilebilir bir şey değildir.2002 yılında
5.500 bin kişi ile toplam istihdamın yüzde 25’ini oluşturan kendi
hesabına çalışanlar, 2009 yılında 4.468 bin kişiye düşerek toplam
istihdam içindeki payları yüzde 20’ye gerilemiştir.
Son 7 yılda 1 milyon bakkal, manav, kasap, terzi
vb. kendi işinin sahibi olan esnaf işini kaybederek emeğinden başka
pazarlayacağı bir şeyi olmayanlar arasına katılmıştır. Tarım ve sanayi
kesiminin ekonomi içindeki payı azalmakta ve hizmet sektörünün payı
artmaktadır. Tarım sektörü 2003 yılında 7.168 bin kişi ile istihdamın
yüzde 34’ünü oluştururken, 2009 yılında tarımsal istihdam yüzde 26
oranıyla 5.754 bin kişiye düşmüştür. Sadece son 7 yılda tarımda çalışan
1,5 milyon insan işini kaybetmişti. Nüfusumuzun yüzde 30’una yakını yani
takriben 22 milyon insanımız kırsal alanda yaşıyor ve tarımla iştigal
ediyor. Milli gelirden aldığı pay sadece yüzde 7,6’dır. 1999’dan beri
IMF ve Dünya Bankası’nın da etkileri ile gerek üçlü koalisyon, gerekse
yedi yıldan beri iktidarda olan AKP Hükümetleri tarım ve hayvancılığı
yok ederek, ülkemizi tarım ve hayvansal ürünler ithal eder hale
getirmişlerdir. Bu tablo böyle gitmez. İsteseniz de götüremezsiniz

Katsayı konusunda ne düşünüyorsunuz? Biliyorsunuz Danıştay
yine düzenleme ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Bu karar ne hukuka ne de hakkaniyete uygun değildir. Daha önce
olduğu gibi yine siyasi ve ideolojik kaygılarla hareket eden Danıştay’ın
bu kararları hukuk açısından son derece sakıncalıdır. Daha önce, benzer
bir durumda yetkisizlik kararı veren Danıştay’ın ikinci kez yürütmeyi
durdurmasını hukuken anlamak mümkün değildir, Karar, Türkiye’nin içinde
bulunduğu siyasal ve toplumsal gerginliği daha da artıracaktır.
Danıştay’ın bu kararı ile Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen ‘Herkes,
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir’ hükmü
ve 42. maddesinde belirtilen ‘Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun
bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve
düzenlenir’ hükmü hiçe sayılmıştır. Anayasada düzenlenen bir hakkın
mahkeme kararı ile kısıtlanması veya ortadan kaldırılması mümkün
değildir. Anayasa’da belirtilen hakların geniş anlamda ve bilakis
hakların genişletilmesi yönünde yorumlanması gerekmektedir. Çünkü
özgürlükler esas, yasaklar ise istisnadır. Darbe ürünü olan 1982
Anayasası ve buna dayanarak yapılan çarpık kanunlar, özgürlüklerin
önündeki en büyük engeldir. Derhal yeni bir Anayasa yapılmalı ve
referanduma götürülerek millet idaresine sunulmalıdır. Aksi halde
yaşanan kaos artarak devam edecektir.

12 Eylül darbesinin
ürünü olan YÖK’ün, 28 Şubat darbesi sürecinde aldığı karar hala
yürürlükten kaldırılamamıştır. Üniversiteye girişte meslek liseleri de
dâhil olmak üzere tüm lise mezunlarının mağdur olmadan eşitliğini
sağlayacak yasal düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Hükümet daha fazla
kararsız kalmamalı kalıcı ve köklü bir çözüm için adım atmalıdır.

“Saadet iktidarında her haneye 800 lira vatandaşlık maaşı
verilecektir” Saadet Partisi’nin ortaya koymuş
çözüm önerilerini, Dış politika konferansı ve Farklı Çözüm: Ekonomi
konferansını göz önüne alırsak gerçekleştirmek istediği projeler
nelerdir? İktidar olma yolundaki ve olduktan sonraki hedeflerinizden
bahseder misiniz? Bir kere Türkiye’de vatandaşı
yoksullaştıran ve açlığa mahkum eden IMF destekli ekonomik modeli yırtıp
atacağız. Milletin kaynaklarını millete vereceğiz. Bugün 12 milyon
insan açtır. Ülkenin kaynakları rantiyeye aktarılmakta, vatandaş ise
gittikçe yoksullaşmaktadır. Biz bugün hükümetin asgari ücret diye
verdiği kölelik ücretini kabul etmiyoruz ve iktidara geldiğimizde bizim
ödeyeceğimiz net asgari ücret en az 800 lira olacaktır. Ve bu tutardan
asla vergi de alınmayacaktır. 800 liranın altında emekli maaşı da
kalmayacaktır. Saadet iktidarında her haneye 800 lira vatandaşlık maaşı
verilecektir. Yoksulluğu, bu ülkenin makus talihi olmaktan çıkaracağız.
Ülke bu şekilde yoluna devam edemez. Eğer, bu şekilde devam ederse çöküş
kaçınılmazdır. Acilen tedbirler alınmalıdır dedi. Esnafın tezgahının
dağılmış, tarım ve hayvancılık çökmüştür. Saadet Partisi’nin ülkeyi bu
çöküşten kurtaracak projeleri hazırdır. Mesela vergi konusu. Vergi
konjonktürel bir devlet sorumluluğudur. Vergi sistemi hakkaniyeti ve
adaleti esas almak zorundadır. Yüksek vergi oranları yerine vergi
tabanının genişletilmesi sağlanacaktır. Dolaylı vergiler yerine doğrudan
vergilerin uygulanmasını tercih edilecektir. Bütün bunlar için
kaynaklarımızı da hazırladık ve bunu nasıl yapacağımızı sizinde
bildiğiniz gibi Ekonomi konferansımızda milletimizle paylaştık.
Özüm Zeynep Kutlu - Gazete5.com
Özel Röportaj