akp parti değildir Savaş Uyar'ın Prof. Dr. Numan Kurtulmuş Röportajı...

HABERTEPE: “Fark Var” sloganı tuttu görünüyor. Gerçekten fark var mı? Numan
Kurtulmuş ile Saadet Partisi’ne nasıl bir fark geldi? Numan Kurtulmuş ismi ile
Recai Kutan ve Necmettin Erbakan isimleri arasında bir fark var mı? Saadet
Partisi’nin diğer partilerden farkı nedir?
NUMAN KURTULMUŞ: Bizim “Fark Var” sloganı ile
ortaya koymaya çalıştığımız şey; Türkiye’de bizim dışımızdaki partilerle Saadet
Partisi’nin farkıdır. Ben büyük kongre konuşmasında onu şöyle
ifade etmeye çalıştım: Bizim dışımızdaki partiler, bugün iktidar – ana muhalefet
partileri arasındaki kavgayı gürültüyü görüyorsunuz, herkes siyasi mücadelesini
“onlar değil de biz senaryoda yer alalım” diyerek veriyor. Bizse sahnede oynanan
oyunun oyuncuları ile ilgili değiliz. Bizim temel farkımız sadece oyunculara
değil, oynanan senaryonun tamamına karşı çıkmaktır. Amacımız bu bütünün yerine,
bu dışarıya bağımlı ekonomi politikalar, dış politikalar vesaire yerine
gerçekten milletimize bağımlı, yerli, milli politikaları ortaya koyabilmektir.
Esas itibariyle bizim “Fark Var”da söylemek istediğimiz şey muhteva bakımından
farktır. Nedir? İşte Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin terbiye salonunda
bekletilmesine en açık şekilde karşı çıkan ve bunu asla milletimizin medeniyet
değerleriyle bağdaştırmayan parti Saadet Partisi’dir. Türkiye’nin IMF’ye
bağımlı, dışa bağımlı ekonomi politikalarıyla halkın yoksullaştırılmasına
tezgâhın dağıtılmasına Türkiye’nin dışarıya ciddi bir şekilde borçlu hale
getirilmesine karşı çıkan IMF programlarını asla uygulamayacağını ifade eden
parti Saadet Partisi’dir. Yine Büyük Ortadoğu Projesi
çerçevesinde Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin bölge politikalarının
gölgesinde kalmasına, parantezinde kalmasına razı olmayan, İncirlik Üssü’nün
kullanılarak buradan 103.500 kere sortiler yapılmasına razı olmayan parti Saadet
Partisi’dir. Bunları uzatabiliriz. Esas itibariyle biz ve diğer
partiler arasında, özellikle iktidar ve ana muhalefet partileri ile aramızda,
bir kere siyaset yapma muhtevası itibariyle fark var. İkincisi siyaset tarzımız
itibariyle fark var. Türkiye’de 7 yıldır; maalesef özellikle iktidar ve ana
muhalefet, her konudan kavga çıkaran, her konuyu kamplaştıran, toplumu darbeden
yana olanlar - darbeye karşı olanlar, Ergenekon’dan yana olanlar - Ergenekon’a
karşı olanlar, ıslak imzadan yana olanlar - kuru imzadan yana olanlar, kozmik
odadan yana olanlar- kozmetik odadan yana olanlar gibi anlamsız, hiçbir şekilde
milletin Habertepenlarını çözmeyecek tartışmalarla kamplaştıran bir siyaset
tarzı oluşturmaya çalışıyorlar. Ve hep ötekinin kötülüğü üzerine kendilerinin
iyiliklerini anlatmaya çalışıyorlar. Saadet Partisi ise Türkiye’de 72 milyon
vatandaşımızın hiçbirisini ama hiçbir gerekçeyle hiçbir vatandaşımızı yahut
hiçbir kesimi “bunlar karşıtlardır”, “bunlar ötekilerdir” diyerek ayırt etmiyor.
Biz bölmek parçalamak kamplaştırmak yerine birleştirmeye, bütünleştirmeye
çalışan bir siyasal üslupla, siyasal yöntemle çalışıyoruz. Yine üçüncü olarak
farkımız da üslup meselesidir. Sayın Başbakan zaman zaman söylüyor
“televizyonları açıp da falanca parti başkanını seyretmeyin” diyor. Aslında bu
sayın Başbakan için de geçerli. Son derece agresif, son derece saldırgan
üsluplarla birbirlerine hakaret eden, ayaklarına çelme takan, üzüm yemek yerine
bağcı dövmek şeklinde siyaset yapan, siyasetten uzak. Biz, doğru bildiklerimizi
doğru, doğru gördüklerimizin doğru olduğunu açıkça söyleyen, yanlış
gördüklerimize de sonuna kadar karşı çıkan bir siyaset üslubuyla siyaset
yapıyoruz.

Örneğin, tekel işçilerinin karşı karşıya kaldığı zulüm
karşısında en fazla sesini çıkaran partilerden birisiyiz. Burada hükümeti
alabildiğine eleştirirken öte taraftan diyelim ki Suriye sınırının açılması
konusunda hükümetin gösterdiği tavra da yazılı bir metinle teşekkür edip tebrik
edebilecek kadar da biz üzüm yemeye gayret ediyoruz. Bu üslup da bu siyaset
tarzı da millet tarafından gerçekten ilgiyle takip ediliyor. Dolayısıyla
muhtevada fark var. Siyaset tarzında fark var ve siyasal üslubumuzda fark
var.

HABERTEPE: Erken seçim konuşulmaya başladı. Erken seçim olacağına
dair bir kanaatiniz var mı? Olur ise seçim ittifaklarında Büyük Birlik Partisi,
Demokrat Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi ile ittifakınız konuşuluyor. Bunlar
hakkında ne düşünüyorsunuz?

NUMAN KURTULMUŞ: Öncelikle şu;
Türkiye hem ekonomik zorluklar dolayısıyla, hem sayın başbakanın parlamentodaki
çoğunluğunu çok fazla kaybetmeden belli bir parlamento desteği alarak
cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlık yapma isteği dolayısıyla kanaatimizce
2010 yılının son çeyreğinde bir erken seçim
görülüyor.

Seçim ittifaklarına gelince biz partilerin
sosyolojik olarak varlıklarını devam ettirmesinden yanayız. Yani farklı
fikirlerde partiler olabilir. Öncelikle, seçime gitmeden evvel bizim teklifimiz
Türkiye’de anayasa değişikliği ile başlayacak bir siyasi ve hukuki reform
sürecinin ortaya konulmasıdır. Bunun için de sadece anayasa değişikliği değil,
seçim yasasındaki değişiklikler, seçim sistemindeki değişiklikler, siyasi
partiler yasasındaki değişiklikler gibi birçok alanda yeni reformlara ihtiyaç
vardır. Biliyorsunuz 2002 seçiminde Türkiye’de halkın oyunun % 45’i seçim akşamı
yırtılarak çöp tenekesine atıldı. Son seçimde de yaklaşık % 30’u çöp tenekesine
atıldı. Yani, millet iradesinin önünü tanklarla, tüfeklerle, namlularla kesmek
antidemokratiktir, millet iradesine müdahaledir. Ama aynı şekilde siz daha seçim
akşamı 2 vatandaştan 1 tanesine diyorsunuz ki; “senin oyun oy verdiğin parti
barajı geçemediği için önemsizdir”. Bunu diyerek oyları çöp teknesine
atıyorsunuz. Bu şekilde seçim barajlarıyla millet iradesinin önünü kesmek, bu da
fevkalade antidemokratiktir. Bu da aslında bir yerde millet iradesine, milletin
kayıtsız şartsız egemenliğine açık bir müdahaledir. Dolayısıyla biz başından
beri Türkiye’de seçim barajlarının kaldırılmasından yanayız.

Bir başka
önemli mesele, milletvekilini kim seçiyor? Şu anda Türk siyasetinin en önemli
problemlerinden birisi millet siyasetin paydaşı değil. Tek parti, tek liste
vardı eskiden. Şimdi çok parti, tek liste var. Yani listeler parti başkanlarının
dudaklarından çıktığı şekilde listeleşiyor. Milletin önüne geliyor.

HABERTEPE: Saadet Partisi’nin milletvekili adaylarını siz
mi seçeceksiniz? Yani Genel Merkez mi belirleyecek?

NUMAN
KURTULMUŞ: Hayır. Biz mümkün olduğu kadarıyla bu konuyu
illerimize bırakmaya gayret ediyoruz. Ama benim iyiliğime, benim demokrat
tavrıma diğerinin antidemokratik tavrına bırakmaksızın bunun yasal olarak
düzenlenmesi lazım. 150 kişi Türkiye milletvekili olsun, 400
milletvekili de kendi bölgelerinden dar bölge, tek milletvekilliği seçimiyle
gelsinler. Bu, parlamentoyu çok güçlendirecek olan bir şeydir ve milleti
siyasete paydaş yapacak olan bir şeydir. Eğer böyle yapılmazsa, bir taraftan
seçim barajları, bir taraftan fevkalade asimetrik bir seçim yarışı, mesela geçen
seçim kampanyasında bizim kampanyaya harcadığımız parayla iktidar partisinin
kampanyaya harcadıkları arasında herhalde üçyüz kat fark vardır. Resmi rakam
olarak söylüyorum. Dolayısıyla son derece eşitsiz bir yarışın içerisindesiniz.
Seçim barajları var. Bunlar zaten sistemi fevkalade antidemokratik hale
getiriyor.

Olan ne? Partiler bu sefer iç koalisyonlar şekline geliyor.
Şu anda hukuksal kimliği kalmadığı için rahat konuşuyoruz. 12
Eylül’den sonraki Anavatan Partisi aslında bir koalisyondu, bir
parti değil. Bugünkü AKP de bir koalisyondur. Yani içinde farklı siyasal
eğilimlerin barınmış olduğu bir koalisyondur. Buna mahal bırakılmaması için
bütün partilerin eşit bir yarışa sokulması zorunludur. Amaç A partisi ile B
partisinin ittifak yapması değil. Partiler birbirleriyle çok zıt noktada
olabilirler. Program İttifakı diyoruz biz ona. Biz örneğin sağlık
politikalarında şu iki parti, üç parti şu şekilde düşünüyoruz, eğitim
politikalarında şu şekilde düşünüyoruz, Türkiye’deki sosyal politikalarda şu
şekilde düşünüyoruz, Avrupa Birliği süreçlerini şu şekilde algılıyoruz. Ayrı
ayrı seçime girerler, “eğer bize oy verirseniz biz seçimden sonra koalisyon
kuracağız” diyebilirler. Bu bir Program İttifakıdır ve daha demokratik olan bir
yoldur. Ama siz barajları devam ettirip ondan sonra partilere “siz aranızda
ittifak yapın, böyle bir hile-i şerie ile barajı aşın” derseniz bu doğru
değildir. Demokratik bir tavır değildir. Biz dolayısıyla Saadet Partisi olarak
sistemin kökünden demokratikleşmesinin tekliflerini yapıyoruz. Bunları her
platformda dile getiriyoruz. Şu anda da bizim hiçbir şekilde bu anlamda bir
ittifak arayışımız, ittifak girişimimiz hatta bu anlamda atılmış en ufak bir
adımımız yoktur.

HABERTEPE: AKP için “koalisyon partisi” dediniz.
Refah Partisi 28 Şubat süreciyle iktidardan uzaklaştırılırken Milli Görüşten
türeyen AKP, bugün iktidardaki 8. yılına girdi. Refah Partisi’nin bir darbeyle
hükümetten uzaklaştırılmasının akabinde aynı gelenekten gelenlerin iktidar
olmasını koalisyon partisi olmasına mı bağlıyorsunuz?

NUMAN
KURTULMUŞ: Yok. 28 Şubat tabi çok açık. Biz bunu defalarca çok açık
söylüyoruz. Eğer 28 Şubat olmasaydı Adalet Kalkınma Partisi
kurulamayacaktı. Eğer 12 Eylül olmasaydı Anavatan Partisi
kurulamayacaktı. Bunların her ikisi de darbelerin sonucu ortaya çıkan siyasal
konjonktürün ürünüdürler. Dolayısıyla AK Parti o konjonktür içerisinde kendisine
yeni bir yol haritası çizdi ve o yol haritasında da kendisini eski geleneğine
izafe etmek yerine hâlâ ne olduğunu benim de anlayamadığım, kendilerinin de
anladıklarını zannetmediğim “muhafazakâr demokrasi” dedikleri bir tanım
üzerinden yapmaya çalıştılar. AK Parti’nin içerisinde hayatının çok önemli
bir kısmını sol ideolojinin içerisinde geçirmiş olan insanlar var. Hayatını
milliyetçi ideolojinin içerisinde geçirmiş insanlar var. Hayatını liberal
ideolojinin içerisinde geçirmiş olan insanlar var. Milli Görüş kökeninden
gelen arkadaşlarımız var. Dolayısıyla zaten kuruluşu itibariyle, hem
insanların oluşumu, hem de partinin fikriyatı itibariyle bir koalisyon gibi
kurulmuş olan bir partidir. Bu anlamda da kendisi bir fikir etrafında
kemikleşmeyi, bir fikir etrafında olgunlaşmayı maalesef becerememiş, bunu
sağlayamamış olan bir siyasi partidir. Bunu şöyle test edebilirsiniz. Bugün
Türkiye’nin herhangi bir büyük şehrinde yüz tane insana Habertepe soralım “Sen
muhafazakâr demokrat mısın?” diye. Ben iki kişinin evet diyeceğini zannetmiyorum
ama Adalet ve Kalkınma Partisi bu memlekette % 47 oy almış olan bir parti. İyi
de, demek ki bu insanlar ideolojisinin ne olduğunu bilmedikleri bir partiye oy
vermişler manası çıkıyor.

HABERTEPE: Seçimden önce kurultay yapacak
mısınız?

NUMAN KURTULMUŞ: İnşallah bu seçimden önce Saadet Partisi
yeni kurultayını yapacak. Şu anda il kongrelerimizi yapıyoruz. Bu önümüzdeki
kurultayda da tek meselemiz seçim değil, Saadet Partisi’nin yeni dönemdeki
programı takdim edilecek. Türkiye’nin çeşitli konuları etrafında ne düşünüyoruz?
Zaten bunları Türkiye kamuoyuna deklare etmeye başladık. Barış ve Kardeşlik için
Gönüllü Birliktelik Projesi’ni Diyarbakır’da açıkladık. İki ay evvel Ankara’da
Bilkent Otel’de dış politikayla ilgili görüşlerimizi açıkladık. Geçtiğimiz
Cumartesi günü İstanbul’da ekonomi ile ilgili görüşlerimizi açıkladık. Bütün
bunların hepsini “biz iktidarda olsak nasıl yaparız” diyerek hazırladık.
Dolayısıyla Saadet Partisi bir taraftan bu hazırlıklarını tamamlıyor. İnşallah
çok geniş bir kongreyle de bu programımızı Anadolu’dan gelen delegelerimizle
tartışıp olgunlaştıracağız, o programın sonunda da seçim olacak. Yeni dönemde
Saadet Partisi’ni yönetecek, Türkiye’yi yönetecek olan kadroları, genç
arkadaşlarımızı, yeni arkadaşlarımızı da, tecrübeli kadrolarımızla birlikte
millete, kamuoyuna ilan edeceğiz.


HABERTEPE: Erbakan Hoca’nın
bir icazeti ya da engellemesi var mı?

NUMAN KURTULMUŞ: Hayır. Ben 15 aydır partinin genel başkanıyım. Sayın Erbakan, bu
siyasi harekete uzun yıllar çok büyük emeği geçmiş olan, tırnaklarıyla kazarak
buraya kadar gelmiş olan birisidir. Ama benim 15 aylık genel başkanlığım
sırasında hiçbir konuda ima yoluyla dahi olsa bana “şu şöyle olsa daha iyi olur”
şeklinde bir tavsiyesi, telkini olmamıştır. Biz de, evet, kendisini
sayarız, kendisine hürmet ederiz. Ama asla vesayet altında partiyi yönetmeyiz.
İlgili kurullarımız bir araya geliyor, toplantılarını yapıyor, kararlarını
alıyor ve bu kararlarımızı da uygulamaya koyuyoruz.

HABERTEPE: Mahir
Kaynak bir analizinde; “Şu anki darbe tartışmaları bir süre sonra sona
erecektir. Dünyada küresel güçlerle milli devletler çatışması vardı. Turuncu
devrimler sona erdi. Küresel güçler kaybetmeye, milli devletler kazanmaya
başladı. Bu süreç Türkiye’de de tersine dönecek. Darbe söylentileri bittiğinde
halkın kafasında şu oluşacak: ‘artık asker darbe yapmayacak’ Halk böyle bir
kanaate sahip olacak. Ama ondan sonrada tasfiyeler başlayacak.” gibi bir kanaate
varıyor. “Ordu tekrar itibarını kazanacak. Çevre ülkelerde Soros devrimlerinin
çökmesiyle beraber, Türkiye’de de tasfiyeler başlar.” diyor. Siz bu konuda ne
düşünüyorsunuz?

NUMAN KURTULMUŞ: Ben bu analizi Sayın Kaynak hangi
bağlamda yapıyor dinlemedim kendisinden. Teferruatlı olarak dinlemek lazım. Ama
benim gönlümdeki ordu - siyaset ilişkisi, ordu - yargı ilişkisi, siyaset - yargı
ilişkisi şöyledir. Bu bölgede hele bu kadar çok yoğun kavgaların, savaşların
yaşandığı bu bölgede gerçekten caydırıcı gücü çok yüksek, çok iyi modernize
edilmiş kuvvetli bir orduya ihtiyaç var. Ama bu ordu asla iç politikaya
karışmamalıdır. İç politikaya asla karışmayan vatan savunmasını yapan bir orduya
Türkiye’nin ihtiyacı var. Türkiye’de millet egemenliğini her şeyin üstünde
tutan, demin söylediğimiz güçlü bir şekilde seçilmiş güçlü bireyler üzerine
oturan kuvvetli bir parlamentoya ihtiyaç var. Türkiye’de milletin gösterdiği
istikamette milletten aldığı reylerin hakkını veren güçlü kuvvetli bir hükümete
ihtiyaç var. Adil ve süratli bir yargı sistemine ihtiyaç var. İşleri çok iyi
gören bir bürokrasiye ihtiyaç var. Asla siyaseti yönlendirmeye kalkmayan ama
siyasetten de asla korkmayan bağımsız bir basına ihtiyaç var. Küresel rekabete
ayak uyduracak bir işadamları sınıfına ihtiyaç var. Daha bir çok şey
sayabilirsiniz, bu listeyi uzatabilirsiniz. Bütün bunların hepsi vücudun
uzuvları gibidir. Tartışma şu: “Türkiye’nin içinde yargı - siyaset, siyaset -
ordu, ordu – yargı, bütün bu ilişkilerin içerisindeki sıkıntı ne?” Herkes kendi
işini yapacak. Her organın başka bir görevi var. Sağ elin görevi başka bir şey.
Sol ayağın görevi başka bir şey. Sol ayak tutup ben sağ el vazifesi göreceğim
demeye kalkarsa orada sistem tıkanıyor. Türkiye’nin temel sıkıntısı budur. Bütün
bu organlarımız da hepsi bir tek yerin emrinde olacak. O da beyindir. Beyin de
milletin iradesidir. Türk ordusu da, Türk parlamentosu da, Türkiye’nin basını
da, Türkiye’nin işadamları da, Türkiye’nin hükümetleri de, bürokrasi de, herkes
kayıtsız şartsız milletin emrinde ve milletin denetiminde olacak. Hiçbirisi bir
diğerini kontrol etmek, hiçbirisi ele geçirdiği güçle diğerinin üzerinde
hakimiyet kurmak mücadelesinde bulunmayacak. Türkiye’nin esas problemi budur. Bu
söylediğimiz şey de ileri bir demokrasidir. İleri demokrasi içerisinde herkes
kendisine milletin verdiği görevi, vazifeyi bilecek ve herkes yerine razı
olacak. Aklına gelen, “benim elimde silah var” deyip örneğin 28 Şubat’ta olduğu
gibi hakimleri, savcıları karşısına alıp, onlara brifing vermeyecek. Ya da
elinde hükümet gücünü bulunduran bir güç “nasılsa her türlü güç benim elimdedir”
diyerek basını kontrol etmeye kalkmayacak ya da basın eline geçirdiği bir güçle
“ben siyaseti istediğim gibi yönlendirebilirim” demeyecek. Uzatabiliriz. Herkes
kendi vazifesini yapacak. Bu memlekette işadamları derneklerinin muhtırasıyla
hükümet düşürülmüştür. 1977’deki Sayın Ecevit’in hükümeti. Sen işadamı
derneğisin. Senin vazifen gidip bu milletin çocuğunun hakkını, hukukunu,
ekonomisini küresel sisteme entegre etmek, küresel sistemde rekabet
edebilmektir. Senin vazifen bu. Borç vermeye alışmışsın. Milleti kamuyu
borçlandırıyorsun. Faiz gelirleriyle geçiniyorsun. Ekonominin bütün damarlarını
sömürüyorsun. Ondan sonra siyaset üzerine müdahale etmeye çalışıyorsun. Şu anda
çok şükür öyle değil. Aynı şekilde asker için, aynı şekilde yargı için ve aynı
şekilde hükümet için. Herkes yerini yurdunu bilecek, görevini bilecek
Habertepemluluğunu bilecek. Herkes millete hesap verecek. Herkes milletin
emrinde ve denetiminde olacak. Sistem budur. Bu sistemi inşa ettiğimiz zaman
Türkiye’de bu tartışmaların hiçbirisi kalmaz. Bundan sonra Türkiye’nin tabiî ki
esas yönelimi şudur: Biz farklı milletlerin çocukları, farklı milletlerden bir
araya gelmiş ve kavga eden unsurlar değiliz. Biz aynı milletin çocuklarıyız.
Türkiye’nin ordusu da, Türkiye’nin yargısı da, Türkiye’nin hükümeti de,
Türkiye’nin parlamentosu da, Türkiye’nin bürokrasisi de, hepimiz, 72 milyon bu
milletin çocuklarıyız. Aynı milletin çocukları olarak sıkıntı nerde? Ortak
hedefimiz nedir? Türkiye’nin ortak hedefi nedir? Biz 21. yüzyılda nereye gelmek
istiyoruz? Hepimiz bir ortak hedefin etrafında olacağız. Hepimiz yeniden güçlü
büyük Türkiye’yi kurmak mücadelesinin unsurları olacağız. Hepimizin yaptığı
çalışma, sivilin, askerin, hakimin, savcının, basının, işadamın, hepsinin
yaptığı çalışma birbirini destekleyecek ve bir duvarın taşları gibi, tuğlaları
gibi hepsi üst üste gelerek, biz yeniden büyük Türkiye’yi inşallah inşa
edeceğiz. Başka yolumuz yok.





HABERTEPE: Siz, İstanbul
Ticaret Üniversitesi’nde hâlâ derslere giren bir akademisyensiniz. Öğrencilerin
sınav kağıtlarını kim okuyor?

NUMAN
KURTULMUŞ: Ben okuyorum. Bitirdim sınav kağıtlarını.

HABERTEPE: AK Parti içinde hâlâ eski yol arkadaşlarınız var.
Bunlar size “çok açığımızı söylüyorsunuz, çok canımızı sıkıyorsunuz” gibisinden
serzenişte bulunuyorlar mı?

NUMAN
KURTULMUŞ: Valla hiç böyle bir şey gelmedi. Tam tersine yani bazı şeyleri
konuşunca “Hayır haklı değilsiniz, Bize yanlışlık yapıyorsunuz. Haksızlık
ediyorsunuz.” diyen kimse olmuyor. Herkes iki üç cümle söylediğimiz zaman
“vallahi doğru söylüyorsunuz” noktasında.

HABERTEPE: Sayın Başbakanla gençlik yıllarından arkadaşsınız.
“Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğim” gibi sert açıklamalarınız oluyor.
Sizi arayıp da “Bize çok yüklenme” diyor mu?

NUMAN KURTULMUŞ: Yok hayır. Kaldı ki, biz bütün bunları isim
vererek söylemiyoruz. Biz genel prensibi söylüyoruz. O “Harun gibi gelip Karun
gibi gitmeyeceğiz” benim kongrede yaptığım konuşmanın bir parçasıdır. Bir
bölümüdür. Kendi adıma millete verdiğim bir sözdür. Hiç kimseyi kastederek
söylenmiş bir söz değildir. Savaş
Uyar


HaberTepe - 31 Ocak 2010



http://www.sp.org.tr/haber.asp?haber=2816